Ve yaz bitti...

Perşembe, Ekim 03, 2013 Unknown 10 Comments

Dün itibariyle İzmir'de de yaz bitti. Hırkayla çıktığımda dışarı, üşüdüm! 

Bu yaz çok gezdim, herkesin artık bi haftasonu da evinde otur sölemlerinden çok bıktım. Arkadaşım İzmir'in 38-40 derecedeki delirtici sıcağında evde oturup napcam çok afedersin. Malak gibi klima karşısında otursam elime ne geçecek ha, bi söyle ya bi söyle!!! Düşünmeden konuşuyo bi de evde otur diye cık cık cık ya!!! :)

Ohhh içimi döktüm rahatladım. Şöyleeeee bi Instagram derlemesi yapayım da yazı özetleyim kendimce. Hayır yapmayanı dövüyolarmış çünkü, ondan yani.

Hadi gel takip et sen de beni bence, çok eğlenceliyim valla bak :) pinosh_ olarak bul beni şekerim.

Alaçatı ve Çeşme'yi birden fazla kez ziyaret ettim.
Sokaklarını arşınladım.
KafePi ve Solemare'de Aya Yorgi'nin keyfini çıkardım.
Asma Yaprağı'nın birbirinden güzel Ege yemeklerine bayıldım.
Çatkapı Konukevi'nin dekorasyonuna, sahiplerine ve kahvaltısına aşık oldum.

DIRENDIM!

Haziran sonunda iş için Danimarka'ya gittim.
Horsens adında şirin bir şehrinde kaldım.
Havanın 22.30 civarında kararmasına ve havanın o mevsimde ne kadar soğuk olduğuna  şaşırdım.
İzmir'e bir türlü açılmayan H&M'in otelimin karşısında olmasına sevindim, ve bol bol alış-veriş yaptım :)
Bu kadar yeşili bir arada görmediğimi farkettim.
Mokai ismindeki meyve aromalı biralarıyla tanışıp, çok sevdim.

Bi sürü arkadaşımı evlendirdim.
En önemlisi canım kardeşimi evlendirdim.
Hepsine ömür boyu mutluluklar dileyip, mutluluklarıyla mutlu oldum.

Bisiklere bindim.
Bol bol limonata içip dondurma yedim.
İndirimleri kaçırmadım.
Yeşili ve hayvanları ne çok sevdiğimi bir kez daha anladım.
İstanbul'da yaz yağmuruna yakalandım.
Çok içip, çok eğlenip, çok dağıtıp, çok pis sarhoş oldum :)

Sevdiklerimle vakit geçirdim, iyi ki varlar dedim.

Yine iş için İstanbul'a gittim.
Otelin minik hediyesine bayıldım.
İstanbul trafiğinden psikopata bağladım.
Bosphorus Brewing Company'nin biralarının bazılarını çok beğendim.
Armaggan Sanat Galerisi'ndeki sergi için kadeh kaldırdım.
Günün yorgunluğunu blush'la atmaya çalıştım.
Ofisin penceresinden İstanbul manzarasına daldım.
Biraları götürdüm :)
Sanata farklı bakış açılarını görmekten mutlu oldum.

Bol bol yüzdüm.
Yalıkavak'ın tadını çıkardım.
Tetktekçi'nin beach partisinde çok eğlendim.

Gitmediğim yerlere gittim.
Sığacık'ın o saf halini çok sevdim.
Ağustos'ta bile buz gibi olan suyunda dondum, ama tadını çıkardım.
Ildırı'da bekaret ne demek çok iyi anladım.
Foça'da çocukların sevinçlerine tanık oldum.
Balıklıova'da haftaiçi iş çıkışı rakı-balık keyfine daldım.

Çok gezince, çok yedim.
Biraz kilo aldım.
Ama çok da pişman olmadım.

Evliliğimizin 1. yılını çok güzel ve eğlenceli bir hediyeyle kutladık. Detaylar için tıkla

Karı-koca bol bol foto çekildik. Bu güzel yazı hiç unutmayalım diye...

10 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Kazdağları

Çarşamba, Ekim 02, 2013 Unknown 4 Comments

Vay canına resmen kendimi aşıyorum, 10 günde 3 yazı yürü be Pın!!!! Tabi bunlar heeeep geç kalınmış hareketler :)) 3 yazı da gezi yazısı oldu, bloga ilk kez gelenler gezi bloguyum falan sancak auhauha :)) 

Hey sana sesleniyorum beni ilk kez ziyaret eden arkadaşım, bu bilog öylesine saçmaladığım bi yer. Sonraki yazıları lütfen bunu göz önünde bulundurarak oku, ciddiyet bekleme çok fazla :))

Bir önceki yazımda bahsettiğim Ebruli Turizmi bildiniz de mi? Hah işte bu gezi de onların bir gezisiydi. Martın sonunda, tam doğanın uyanmaya başladığı dönemde gittiğimiz ve iyiki de o zaman gittik dediğimiz tam bir doğa gezisiydi. Kazdağlarının doğal güzelliğini övmeme hiç gerek yok zaten. Ben böyle güzel ormanlar görmedim! Gidip görmediyseniz lütfen 1 haftasonunuzu ayırıp gidin, o temiz havayı ciğerlerinizin en ucundaki bronşcuklarına kadar çekin!!!

İşte meşhur Sütüven Şelalesi.

Akan sudan gelen serinlik negzel bi şey yareppim, mis missss!!!


Kelimenin tam anlamıyla dehşet güzel :)

Şelalenin girişinde köylü amca-teyzeler misler gibi kokan kuru otlar satıyordu. Tabii ki bi otobüs insan olarak saldırmadan dönmedik. Ne çok kekik çeşidi varmış bu arada yahu, hepsi de bi farklı kokuyo valla.

Güzellik...


 Türis ömer :D

 Doğayla iç içeyken daha mı mutluyum ne...

ve biraz daha şımarık :P


Aybo'yu da #tepedenmoda'ya alet etme girişimlerim :D

tırtıltırtıltırtıltırtıl.......



Otele giderken yolumuzun üstündeki Tahtakuşlar Köyü'ndeki Etnoğrafya müzesine uğruyoruz. Bu müze Ali Kudar adındaki köy enstitüsü mezunu idealist bir emekli öğretmenin kişisel çabalarıyla açtığı özel bir müze. Kendisi de müzedeydi gittiğimizde ve kendisinin anlattığı hikayeleri dinlemek ve sohbet etmek çok güzeldi.

Bu yukarıdaki deniz kaplumbağası da dünyada sergilenen en büyük deri sırtlı deniz kaplumbağasıymış. Sahile vurmuş zavallaıcık ve müzedekiler de çok özenli bir mumyalama çalışması sonucunda muhafaza edip sergiliyorlar.

Yolunuz o tarafa düşerse muhakkak ziyaret edin bu müzeyi. Giriş ücreti de çok cüz'i bir şeydi.











Turun ayarladığı otel Iliada Otel'di. Çok üst seviye bir otel değildi, ama öyle bir yerdeki hiç umrunuzda olmuyor konforuuz. Yukarıdaki tüm kareler otelin bahçesinden!




Pazar günü dönüş yolunda Ida Dağlarının göbeğinde oksijen zehirlenmesi yaşama ihtimalinizin olduğu yerdeki Yeşilyurt Köyü'ne ugruyoruz. Nasıl tatlı bir köy görseniz, minnoş bi şey :) Ama tabi oldukça turistik bir hal almış ve butik oteller ve şirin restoranların gözbebeği olmuş. Kesinlikle uğranası bir yer.


Yeşülyurt'ta öğle yemeğimizi Tayfun Talipoğlu ve eşinin işlettiği Bam Teli Yol Konağı'nda yiyoruz. O kadar lezzetli ki yemekler, kendimizi kaybediyoruz! Ama hemen ardından içtiğimiz kendilerine özel otlu şarapla ayılıyoruz :))

 #gununkahvesi içmeden Yeşilyurt'tan ayrılmıyoruz!



Ve son durağımız Adatepe Zeytinyağı Müzesi ve Fabrikası oluyor. 2 katlı fabrikanın alt katında soğuk sıkım yöntemiyle hala zeytinyağı üretiliyor. Üst katında ise zeytinyağıyla ilgili bir müze var. Bahçesinde ise zeytin, zeytinyağı, sabun ve zeytin ağacından yapılmış türlü sofra aksesuarlarını bulabileceğiniz bir dükkanı var. bizim payımıza Aybo'nun elindeki tahta düştü. Şarap gecesi için çok güzel atıştırmalıklar sunuluyor üstünde, benden söylemesi :)

4 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Tire

Çarşamba, Eylül 25, 2013 Unknown 2 Comments

Yine çooook geç kalmış bir yazı daha. Ama yazmayıp da arşivimde olmadığına üzüleceğim bir gezi olduğunu düşündüğüm için yazacağım. Hem o gün çok da eğlenmiştik :)

2 sene önce bir arkadaşımdan öğrenip, bu süre içinde hiç bir turuna katılmaya fırsat bulamadığımız Ebruli Turizm ile tanıştırayım ben sizi önce. İzmirli bir turizm şirketi. Yurtiçi-yurtdışı bir çok turları oluyor ancak bizi en çok ilgilendiren kısmı İzmir çevresinde ve içinde yaptıkları tarihi, arkeolojik, botanik ve gurme gezileri. Ayrıca zaman zaman seminerleri de oluyor ama onlardan birine henüz katılamadık biz. Katılan arkadaşlarımızın geri dönüşleri ise oldukça olumlu. 

Bütün gezilerinde konuya her yönüyle hakim profesyonel kişiler oluyor. Arkeologlar, tarihçiler, botanikçiler gibi. Onlarla gezmekse gerçekten bulunduğunuz yeri daha iyi anlamanızı sağlıyor. Bir kaç aylık tur programları sitelerinde mevcut, ordan takip edebilirsiniz. 

Biz de geçtiğimiz mart ayında yine kurtlanmış olacağız ki gözümüze Tire turunu kestirdik. Ben ki 10 yıldır İzmir'de yaşıyorum ama utanarak söylüyorum ki ilk kez gittim Tire'ye :/ Hatta daha gitmediğim o kadar çok yer var ki civarda, şimdi saysam hepsini yerin dibine geçerim :) O yüzden gezdikçe anlatırsam belki daha iyi hissederim :D

Tire diyince tabi ki ilk akla gelen Tire köftesi :) Ama meğer keçeciliğiyle, karambol oyunuyla, arkeolojik kalıntılarıyla ve tarihiyle de gidilesi görülesi bir yermiş.

















 










 Tire'ye gelmeden önce yol üstünde Değirmen Şelale isimli süper bir yerde durup kahvaltı yaptık. Resmen huzur dolduk, nası dolmayalım ama ha nası????



 Bu bisiklete benzeyen taşta eskiden zeytinleri ezip zeytinyağı çıkarıyolarmış. Bu da böyle bi bilgi benden size, hadi yine iyisiniz!




Tire'nin tepeden görünüşü


 



Burası da Derekahve denen, içinden dere geçen tarihi bir mesire yeri. İçinde çay-kahve içip soluklanacağınız bir cafe de mevcut. Hıdrellez'i burda kutluyormuş Tireliler. Bir de içinde Şemsimescid ve Ayazma adı verilen, biri müslümanlara diğeri de hıristiyanlara ait olan ibadet yerleri mevcut. İki farklı dinin ibadethanelerinin aynı bina içinde yer alması, günümüzü düşününce ne kadar da imkansız geliyor değil mi? Her yerde her zaman hoşgörünün şart olması böyle bir şey işte...





Biraz da çarşı içine inip ara sokakları ve tarihi önemi olan mekanları geziyoruz. Rehberimiz Şükrü Tül o kadar bilgili ki, bizi resmen aydınlatıyor.




Tire'nin keçeciliği de çok meşhurmuş meğer, mesela ben hiç bilmiyordum. Bu yukarıdaki keçe ustası da dededen toruna geçen mesleklerini sürdürüyor. 2 dk içinde o yukardaki kuş figürünü yapıverdi valla, biz de napalım ağzımız açık izledik. Bu dükkanda çok güzel ve farklı şekillerde işlenmiş keçe ürünleri var. Ama ben şu yukardaki cekete hasta oldum o ayrı!!!





Heralde Tire gezimiz boyunca bize en ilginç gelen şey: Karambol Oyunu. Bu oyunu Osmanlı zamanında İspanya'dan tecir edilen Museviler getirmiş Tire'ye, ve hala çok az da olsa bir kaç kahvede yukarıdaki gibi bir sahada erkekler tarafından çok sevilerek oynanıyor. Bizi buraya götürdüğünde rehberimiz, şanslıyız ki izleyebileceğiz oynayanlar var dedi. Bilardo gibi, bilye oynamak gibi sanki. Öyle ciddiyetle oynuyordu ki amcalar, onları izlememiz hiç de umurlarında olmadı :) Bak yine çok şanslısınız ha, yeni bi şey daha öğrendiniz! :D



Hahaaaa, Tire köftesi yemeden döndüğümüzü düşündünüz ama yanıldınız dostum!!!! Muazzam bi lezzet kanka, yemelisin!!! Hacıoğlu'nda yedik biz, tavsiye ederiz ;)






Tarihi bir cami, şimdi detaylarını çok hatırlamıyorum ama önemli bir yeri olduğunu hatırlıyorum yine. İşte böyle şeyleri zamanında yazmamanın zararlarını görmüş oluyoruz burda!








Dönüş yolunda arkeolojik kalıntıları olan bir yere uğradık. Elimde yabani ve mis gibi kokan kekikle mutlu ve huzurluyum.


2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)