Bi melissa hikayesi

Salı, Şubat 28, 2012 Unknown 30 Comments

Bendeki melissa tutkusu 2 yıl öncesine dayanıyor aslında. İlk keşfettiğm sıralarda sadece aaaa negzelmiş bunlar kalpli kalpli, rengarenk falan diyodum. Sonra biraz zaman geçti alcam ben bunlardan demeye başladım. Sonra biraz daha zaman geçti ve evlilik gündeme geldi. İşte gündeme geldiği andan itibaren de ben bu melissalardan alır bi de güzel gelin ayakkabısı yaparım kendime dedim :) Bi de tabi gelin ayakkabımı beyaz istemiyordum, yani aslında tam aradığım bi şeydi :)


Sonra düğün renk temamıza karar verdik. Mavi-beyaz ağırlıklı yapacaktık detayları. E tabi bu durumda ayakkabım da mavi olmak zorundaydı :) 4-5 ay önce araştırmaya başladım melissaların renklerini. Açık mavi tonlarında sadece 2-3 model vardı ve ben içlerinden beyaz ponponlu mavi olanı çok beğendim. Nam-ı diğer Vivienne Westwood Lady Dragon Peppermint Pom Pom :)


  Önce türkiye'de araştırdım. Melissa sattığını bildiğim ve ulaşabileceğim Bilstore vardı. İzmir'de agora alış-veriş merkezinde var hatta. Oraya gittim ama kış başında gittiğim için sadece kış sezonunun renkleri olan siyah ve kırmızı vardı. Gitmişken de denemek istedim ve ayağımdaki duruşunu, rahatlığını çok beğendim. Ayrıca numaram olan 38in benim için tamam olduğunu da anladım.


Sonra bi zaman geçti netten buldum tabi ki de, yurttışındaki sitelerden. Ama fiyatı 120 pound civarı falandı, dedim bekleyim biraz indirim olur belki. Gel zaman git zaman kışın sonu oldu, Bilstore bu arada online mağazasını açtı. İlk işim melissalara bakmak oldu ama maalesef benim istediğim yoktu. Üstelik fiyatlarda %50 indirim vardı. Hemen bilstore'a mail attım diğer mağazalarınızda bulabilir miyiz diye. Anında telefonla geri döndüler, istediğiniz renk yok ama yakın bi renk olarak kurukafalı modelin nil yeşili var dediler. Üstelik 120 liraya düşmüş!!!! Kafam karıştı tabi, alsam mı acaba napsam falan diye ama sonunda almamaya karar verdim. Sonuçta istediğim o değildi :)


Bu arada ispanya'ya gittim ya ben, madrid'de melissa satan dükkanların hepsinin adresini buldum ve yakın olduklarımı bulmaya çalıştım. Ama adreslerden sadece birini yerinde bulabildim, onda da yoktu zaten. 
Sonunda son bi araştırma yaparak yurt dışından melissa satışı yapan ve en uygun fiyata sahip olan The Shoe Gallery'den almaya karar verdim. Shipping dahil 68 pounda geldi yani yaklaşık 190 liraya. Melissalara göre çok çok iyi bi fiyat bu, bilen bilir. O yüzden havada kaptım diyebilirim :)


Bu bahsettiğim siteden direkt sanal kredi kartımla yapabildim alış-verişi hiç bi sorun çıkmadı. 15 şubatta vermiştim siparişi bugün elime ulaştı. Yani 13 günde. Zaten 5 gündür türkiye'deydi kargo, takip linkinden görüyodum. Ptt biraz yavaş sanırım bu işlerde, onu anladım.Uzun lafın kısası dicem ama hayli uzatmışım zaten :) sorunsuz bi alış-veriş oldu.

Edit: Misler gibi koktuğunu söylemeyi nası da unutmuşum. Bu ayakkabıları sırf koklamak için bile alabilir insan :D


Hadi madem ben gittim, baaayyyyy :)

30 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

İspanya Varan 1 - Madrid

Cumartesi, Şubat 25, 2012 Unknown 5 Comments

İspanya sevdamı bilen bilir benim. Gitmeyi en çok istediğim ülkelerden biriydi. Asıl barcelona rüyam var ki  sormayın. Neyse madrid'i aradan çıkardık, diğeri de olur nasılsa :)

Yaklaşık 1 ay önce gitmiş olduğum iş seyahatinden daha önce kısacık bahsetmiştim.
Önce almanya ardından da ispanya'ya gitmiştim. Almanya'da kaldığım yer bi sanayi şehriydi, o yüzden gezecek bi yeri yoktu. Üstelik işlerim de yoğun olduğu için otel-iş arası takıldım 3 gün. Sonraki 4 gün ise madrid'deydim ve işlerim de o kadar yoğun değildi. Anlayacağınız iş seyahati adı altında gezmeli bi tatil oldu benim için :) Aslında bizim şirkette bu kadar rahat geçmez iş seyahatleri, ben sadece biraz şanslıydım. O zaman madrid'e şöyle bi göz atalım neler yapmışım ;)


Bu ayı madrid'in simgesiymiş, Sol Meydan'ında kendisi.

Sol Meydanı

Gördüğünüz ve ileriki fotolarda da göreceğiniz gibi atkı-bere-eldiven üçlüsü can dostlarım oldu orda. İzmir'e kar yağdığı zamanda ordaydım ben. Düşünün artık soğuğu!!!
Plaza Mayor

Plaza Mayor
Plaza Mayor

Plaza Mayor
Madrid çoğu avrupa ülkesi gibi oldukça tarihi. Binalar çok güzel korunmuş ve oldukça gösterişli.

Catedral de la Almudena - Çok güzel bi katedraldi.

Royal Palace
Catedral de la Almudena
Catedral de la Almudena - Ayine denk geldik ilginç bi deneyimdi. Ayrıca eklemek isterim ki ispanyollar oldukça dindar. Yani gözlemlediğim kadarıyla.

Catedral de la Almudena

Yemek öncesi bi arkadaşı beklerken oturduğumuz barda şarabın yanına getirdiler bunları. Etler domuz pastırması, ben pek domuzun tadını sevmediğim için sadece tadımlık yedim. Lezzetli ama oldukça yağlı ve ağırdı :)


sokaklardan manzarlar.


Zaten mini manyağı bi insanım, bunu görünce çıldırmış olduğumu tahmin edersiniz :) O kirpik fikri nası bi güzel fikirdir öyle!!!






Biraz da kendimi koyayım ayol, hep bina hep bina :)

sokaklar sokaklar...

ağaç sevgim ve ben isimli çalışma :)

bundan sonra göreceğiniz yer El Retiro işsimli kocaman bi park. Eminim bahar ve yazın çok güzel oluyodur.








yeşil başlı ördek :)

Palacio de Cibeles, Madrid's city hall, Cibeles Square



İspanyol şaraplarına hasta oldum, kaldığım süre boyunca her akşam yemekte kesin içtim :)


Ağzınızı sulandırmak gibi olmasın ama bu steaklerin tadı hala damağımda :)

Favori içkim mojitoyu buldum mu hiç affetmem :)

Aynı akşam restoranda yan masamızda bulunan bu Ukraynalı ablamlarla tanışıp kaynaştık :) Turist olarak gelmişler onlar da. Türklerin rus ve ukraynalılara olan düşkünlüğü ana konumuzdu diyebilirim :D

İşte tam burası da İspanya'nın ortasıymış. Tabi ki de ayak basım, iz bıraktım. Sol meydanı'nda.

Sesamo susam demek. Bu bar da ihtilal zamanlarında yazarların bi parolayla(açıl susam açıl gibi) içeri girip kitaplarını gizlice yazdıkları, fikirlerini birbirleriyle paylaştıkları bi yermiş. İçeri girip merdivenlerle aşağı iniyosun, tam bi sığınak :)

Barın içinden bi kare. Duvarlarında yazarların sözlerinden alıntılar vardı.

İspanya'ya gidip sangria içmeden geri döneceğimi sandıysanız çok yanıldınız!!

İşte İspanyolların en sevdiğim kültürü Tapas Bar kültürüyle karşınızdayım. Şimdi efenim bu tapas barlardan şehrin her yerinde var. Barın önünde fotoda gördüğünüz gibi mezeler sıralanmış. Soluklanıp bi içki içmek için giriyosunuz. Adamlar hemen yanına tabaktaki gibi mezelerden koyup ikram ediyolar. Üstelik gayet de ucuz. Şu gördüğünüz şeyler için sadece 4 euro ödedik. Orda bi ispanyol arkadaşımla buluştuk. Anlattığına göre arkadaşlarıyla buluştuklarında böyle ardarda 3-4 tapasbara girip içki içtiklerinde hem içkimizi içiyoruz, hem sohbetimizi ediyoruz hem de karnımızı doyurmuş oluyoruz. Budur olay demişti :)

Son gecemde aynı ispanyol arkadaşımın evinde bi parti vardı. Ona da katıldım, eksik kalmadım. Ama o geceden tek foto bu :)


ve dönüş, ve son...

5 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)