İstanbul(Cumartesi)

Cumartesi, Ekim 31, 2009 Unknown 2 Comments

Üzerinden 1 hafta geçmiş olabilir, evet kabul ediyorum. Ama bu yazma tembelliğime henüz bi çare bulabilmiş değilim. Geç olsun güç olmasın demişler :P

Fotolarla anlatayım bu sefer. Daha iç açıcı olur. Hem uzun zamandır da foto koymuyodum.











Film Ekimi film festivali kapsamında gösterilen Nine - 9 animasyon filmine giderek başladık cumartesi gününe. Erken saatte kalkıp 11.30 daki seansına yetişebilmek için İstiklal'de dilimiz dışarda koştuğumuzdan da bahsetmeden geçemeyeceğim :) Zira İstanbul trafiği erken kalkma falan dinlemiyor!!



















Film gerek konusu, gerek konunun işlenişi ve gerekse animasyon kalitesiyle gayet güzeldi. Eğer bi şekilde izleme fırsatı yakalarsanız, mutlaka gidin görün derim.

İzlediğime mutlu oldum bu filmi şahsen. İyi ki koşturup yetişmişiz :)















Ardından Begüm bizi Mandabatmaz'a götürdü, şöyle güzel bi kahve içmeye. Kahvesinin özelliği çok yoğun ve köpüğünün gayet kalın tabakalı olmasıymış. biz de içtik ve onayladık. Ha ayrıca çok da ucuzdu yahu kahve. 2.5 lira!!! Helali hoş olsun valla, ohhhh mis gibiydi :)













Sonra tatlı bi şeyler canımız çekti, biz de Cremario Milano'ya girdik. İşte şu üst sıradan 4.yü(gofretli, vanilyalı, çikolatalı) ve 8.yi(çilekli) yedim. Offf yarebbim o ne nefis dondurmadır öyle! Bittim bittimmm, mmmmm...














Sonra pörtlerle buluşmaya gittim ben. Aybo ile Begüm'de İstanbul Modern'in yolunu tuttular. Gülsed'imi(sol kanadımın altında) pek özlemişim, öptüm kokladım bi sürü :) Gizem de artık İstanbullular kervanına katıldı, İzmir'i terketti. Onu da görmüş oldum.

































Hava şansımıza çok güzeldi, herkes kendini dışarıya atmış. Madem öyle dedik neden Taksim'den Beşiktaş'a yürümüyoruz :)) Sohbet, dedikodu falan derken kendimizi Beşiktaş sahilde yine bi şeyler yiyip içerken bulduk :)













Gruptan ayrılırken hayli kalabalıklaştığımızı farkettim. Şu fotodakilerin yarısını tanımıyorum, öyle söyleyim :D














Akşam yemeği için yine Begüm bizi çok güzel bi rum meyhanesine götürdü: Asır Restaurant. Tabi mezeler faln geldiğinde foto çekmeyi akıl edemediğimiz için ancak tatlı faslında bi foto çektik. Rakı eşliğinde o güzelim mezeleri yuvarlamak ne güzel oldu biliyo musunuz :)

Yalnız şöyle bi baktım da akşam yemeğine gelene kadar hayvan gibi yiyip içmişim ve hala yok mezeler güzeldi, yok yemek üstüne tatlı nefisti diyip duruyorum. Yuh bana, kıtlıktan mı çıktın arkadaşım!!


Ayhhh bi soluklanayım be. Ne cumartesiymiş, hala devam ediyor. Neyse az kaldı, ha gayret :P














Ve yine bir buluşma daha. Yemekten sonra Aybo'larla yine yolları ayırdık. Onlar konsere, ben sınıf arkadaşlarıma koştuk. Küçük çaplı bir DEU CS zirvesi gerçekleştirdik. Limonlu bahçedeydik. daha önce de gittiğim bi mekandı kendisi. Galatasaray lisesinin sağındaki sokaktan aşağıya sallanıyoruz, 100-150 metre sonra sağda görüyoruz kendisini. Kankilerin çoğu Beko'da ben de Vestel'de çalışıyo olunca, hararetli sohbetler yaşamadık değil hani :P "Beko, bir dünya markası", "Vestel, teknolojinin Türkçesi" gibi mesela :D

Bu arada Meltemcimle Tunacım da sonunda evlilik kararı almışlar. Çok mutlu oldum valla onlar adına. Lazımdı artık. Yazın düğün yolları göründü, oh oh :)

Burada 3 shots içtim. Fındıklı, karamelli ve limonlu votka shot getiriyolar. Fındıklı ve karamelli votkalar farklı tatlardı, beğendim ;)

Saat 2 civarı bizi zorla çıkardılar mekandan, kapatıyoruz diye. İyi dedik, istenmediğimiz yerde durmayız!!














Gecenin son durağı olarak bizimkilerin yanına Küçük Beyoğlu'na gittim. Biliyosunuz artık, İstanbul'a her gittiğimde uğrmazsam oraya rahat etmiyorum :D Orda da gelenek bozulmasın diye bi bardak bi şeyler içtim. Eğlendik coştuk ve nihayet evin yolunu tuttuk :) Sonunda yorgunluktan bitmiş zavallı gençler olarak saat 4 gibi evde, yataklarımızdaydık :)

E pazar gününü de, pazar günü yazayım bari :)

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Bize yollar göründüüüü :)

Perşembe, Ekim 22, 2009 Unknown 0 Comments

Yine bi yolculuk yazısıyla daha burdayım. Biliyorum ayıp ediyorum son zamanlarda, ama eve geldiğimde yazacak halim olmuyor hiç. Hadi biraz son zamanlarda ne yapıyorum onlardan bahsedeyim bari.

Ev-iş-spor arasında mekik dokuyorum. Biraz yoruluyorum ama, sporu bırakmak istemiyorum.

Sabahları çok zorlanıyorum kalkarken. Zifiri karanlık oluyor dışarısı, çok fena. Bu da yetmez gibi iş dönüşü eve dönerken de karanlık artık. Yani hafta içleri artık İzmir'imi hep karanlıkta görüyorum.

Kitap okuyamıyorum, istesem zaman ayıracağım ama işte bu yoğunlukta yeterince istemiyorum.

Kilo veremiyorum, 59.5 - 60'ta çakıldım kaldım. 55'e inebilmeyi dört gözle bekliyorum.

Sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum. En çok da bu sıkıyor canımı. Ayak problemim bi yandan, diz ayrılarım bi yandan saldırıyorlar. Bunlar yetmezmiş gibi sindirim problemimle başa çıkmaya çalışıyorum.

Sabahları koşturarak çıktığım için yatağımı toplayamıyorum ve bu durum beni çok rahatsız ediyor.

Akşam yatmadan ertesi gün ne giyeceğimi ayarlıyorum ve sabah karar değiştirmiyorum :) İşte bu durum beni çok rahatlatıyor :)

Veeeee yarın İstanbul'a gidiyorum. Küçük bi haftasonu kaçamağı yapalım dedik Aybo ile. Şimdiden çok yoğun geçeceği de belli üstelik.

Şimdilik bu kadar. Yazmak istediğim bir kaç şey var ama artık onlar da başka güne.

Pın kaçar :P

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Kırmızı...

Pazar, Ekim 11, 2009 Unknown 0 Comments



















Şarabın kırmızı olanını severim... Uzun zamandır içmiyordum, özlemişim... Yalnız olunca ve fonda Candan çalınca daha güzel oluyormuş kıpkırmızı o şarap...

Evet, biraz melankoliklik var şu an üzerimde, ama olsun bu da güzel... Ara sıra olması gerekmez mi zaten ;)

Kalecik karasındanmış şarap, 2004 yapımıymış... Güzelmiş, canımı yakmış biraz ama olsunmuş... O da lazımmış zaman zaman, acısız olmazmış...

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Kampüste Çıplak Ayaklar

Pazartesi, Ekim 05, 2009 Unknown 0 Comments





















Bugün direkt eve gelmek istemedi canım. Ben de gittim Balçova Kipa'ya, gezdim biraz. Sonra çikolatalı meyveler var ya, hani şu çikolata şelalesinden akıyo sıcak sıcak :) Ondan yedim, ohhh mis :) Sinemalara göz atarken bu film çarptı gözüme. Zaten okumuştum da gazetede falan. Dedim gireyim de izleyim.

Koca salonda tek başımaydım ve süperdi :) Çok süper oluyomuş valla.

Filmin konusu genel hatlarıyla şöyle:
Bir grup üniversiteli öğrencinin sınıflarına yeni gelen Hintli bir kızın, önce garip karşılanması ama ardından çok kabul görmesi. Tabi bunlar olurken, arkadaşlarının üzerinde bir çok olumlu etki bırakıyor. Hayatlarında çoğu şeyi güzelleştiriyor. Aptal gençlik filmlerinden değil. Çok hızlı giden birkonusu da yok. Hoş ayrıntılar mevcut. Çekim bazı yerlerde amatör gibi geliyo insana, ama güzel olmuş bence o şekilde. Başroldeki Ezgi Asaroğlu çok tatlı zaten :)














İzledim, beğendim. Tavsiye ederim ;)

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Tariflere devam

Pazartesi, Ekim 05, 2009 Unknown 4 Comments

Eveeetttt, gelelim diğer tariflerimize :) Ağzınızı sulandırmak gibi olmasın ama ne yapayım referans lazım bana. Biliyosunuz, blog yazmaya başlamamın temel sebebi unutmamaktı. O yüzden, amaçtan sapmayalım :)














KISIR
1.5 bardak ince bulgur
2 orta boy soğan
2 salatalık
2 domates
Biber salçası
Maynonoz
Nar ekşisi
Yarım çay bardağı sıvı yağ

Tuz, karabiber, pulbiber
(Yeşil soğan sevmediğim için koymadım ben, ama koyanlar oluyor)

Yapılışı: 2 bardak kaynamış suyla bulgurları ıslatıp, suyunu çekene kadar bekleyelim. Ben tane tane olan kısırı sevdiğim için bu kadarlık suyla ısladım. Soğanları rondoda kıydıktan sonra(biraz iri kalması tercih sebebi) sıvı yağ ve biber salçasıyla biraz kavuralım. Domates ve salatalıkları küçük küçük doğrayalım. Bulgur, soğan, baharatlar, sıvı yağ ve nar ekşisini iyice karıştıralım. En son olarak da maydonozları ince ince kıyıp kısırımızın yapımını sonlandıralım.

Tabi ki turşu ve marulla servis edelim ki misafirler parmaklarını da yesin :)

küçük not: Yine keremin adını anmadan edemeyeceğim bu noktada. Kendisi sağolsun beni pek güzel tembihledi :)) "Bak lütfen güzel yap kısırı, lezeetli olsun" dedi. Ama bu sıkı iyi geldi bana. İlk kısır deneyimim büyük bi facia olduğu için, bunun beğenilmesi kısır konusunda güvenimi getirdi :)
















TARÇINLI KURABİYE
1 paket yumuşatılmış margarin
4 su bardağı un
3 yemek kaşığı pudra şekeri
Göz kararı tarçın :)
Göz kararı kıyılmış ceviz :)

Yapılışı: Tüm malzemeleri karıştıralım ve hamur kıvama gelinceye kadar yoğuralım. Biraz sert bi hamur oluyor, o yüzden panik yok. Her şey yolunda. Hatta dağılıyor gibi olsa bile korkmayın, çok süper bi hamur bu. Hiç üzmüyor sizi :) Sonra istediğiniz büyüklükte yuvarlayarak tepsiye dizin. 170-180 derece fırında 40 dk pişirin.

Servis önemiri yapmadan hayatta bırakmam sizi :D Kurabiyeler piştikten sonra biraz pudra şekeri ve tarçını karıştırıp üzerine elerseniz hem güzel gözüküyorlar, hem daha lezzetli oluyolar ;)

Veeeeee sıra geldi en çakma olan tarife. Yaş pasta!!! 10 dk anca sürmüştür yapmak :D Ayrı bi başlık altında anlatmaya bile yapmaya gerek duymuyorum.













Markete gidip pandispanya kekimizi, krem şantimizi, muzumuzu ve kivimizi alıyoruz. Pandispanya çok kuru olmasın diye , arasını neskafeyle ıslatıyoruz. Krem şantimizi arasına sürüp dilimlediğimiz muz ve kivileri diziyoruz. Keki meyvelerin üzerine kapatıp, pastanın tamamını krem şanti ile kaplıyoruz. Üzerine de kakaoyu eledik mi, o iş tamam sayın seyirciler. Basit ama lezzetli ve hafif bir yaş pasta emirlerinize amade ;)

Tabi o telaşla foto çekmeyi unuttum maalesef. Neyse fikir vermesi adına netten bulduğum fotoları koydum ben de. Herkesin kusurları olabilir canım, nolmuş unuttuysak :D

E hadi o zaman yapın siz de şunlardan da, beni de çağırın yiyelim hepcek. Hehe :)

4 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

İlk misafirlerim!

Pazar, Ekim 04, 2009 Unknown 4 Comments

Evet baylar bayanlar, bugün yeni evimde ilk kalabalık misafir topluluğumu ağırlamış oldum. Sekocum, şükocum, mertcim, keremcim ve gökhancım vardı. E tabi bir de sayın ev arkadaşım, canım kardeşim enver :) Elbette nevruz'u unutamam, sağolsun pek yardım etti hazırlıklarımda. Akşamüstü de aybo uğradı. Neyse biraz hamaratlığımdan bahsedeyim ben :)

Menümüz zengin sayılacak düzeydeydi. Kıymalı gül böreği, kısır, tarçınlı kurabiye ve yaş pasta. Evet evet gayet güzelmiş canım menü :)

Tarifleri yazayım bari de bi dahaki sefere referans olsun bana.

KIYMALI GÜL BÖREĞİ (16 adet için)
4 adet yufka
250 gr. kıyma
2 orta boy kuru soğan
Tuz, karabiber, kimyon, kırmızı toz biber, kekik

Sos için: Sosu çok göz kararı hazırladım. Börekleri sarmadan önce yufkanın içine sürüyoruz ki bunu kuru olmasın böreklerimiz.
Yumurta
Sıvı yağ
Süt
Yoğurt

Hazırlanışı: Kıymayı ve soğanları kavurup baharatları ekleyerek içimizi hazırlıyoruz. Yufkaları 4 çeyrek daireye bölüyoruz. Her birinin içine bolca sostan yayıp, hazırladığımız içten koyuyoruz. Aynı sigara böreği sarar gibi sarıyoruz. Dolayısıyla elimizde ince uzun bir dürüm oluyor :) Son olarak bir ucundan kıvırmaya başlıyoruz. Ahada oldu size gül şeklinde börek. Tüm börekleri yumurta sarısı ile yağlıyoruz ve 200 derece fırında 40-45 dk pişiriyoruz. Ta taaaammm, börekler hazır.

Şimdi size en önemli servis önerisini yazıyorum. Sarmısaklı yoğurt hazırlayıp, böreklerin üzerine dökerseniz mmmmmmm, enfes oluyor valla.

İtiraf etmeliyim ki kerem verdi kıymalı ve yoğurtlu olması fikrini. Fikir hırsızlığına hayır diyip, referansımı da verdikten sonra buradan teşekkürlerimi iletiyorum kendine :)

Sipeşıl tenks tu keronimo :D

Ayhh, uykum geldi benim. Geri kalan tarifleri de yarın yazarım artık.

p.s. Ne zormuş arkadaş misafir ağırlamak!!!



4 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Senin adın bile geçmedi...

Cuma, Ekim 02, 2009 Unknown 2 Comments



















İclal Aydın'ın şiirleriyle lise yıllarımda tanışmış ve çok sevmiştim. Hatta şiirlerini kendi sesiyle okuduğu bir albüm çıkarmıştı. Bıkıp usanmadan dinlemiştim. Sonrasında bir kaç kitabını alıp okudum, ama sanırım dizilerde boy göstermeye başlayınca ve magazinel olaylara karışınca soğudum kadından.

Geçenlerde kitapçıda bu son kitabı gözüme çarptı. Şöyle bir karıştırım içini ve çok farklı tarzda hazırlanan bir kitap olduğunu gördüm. Konusu tamamen aşk kitabın. Aşka olan inancım bitmiş olmasına rağmen, okumaktan kendimi alamıyorum.

İnsanın kendine bile itiraf edemediği her türlü durumu ele almış. Aşkın başlangıcı, bitişi, süreci, acısı, bekleyişi her şeyi ama her şeyi ele alıyor. Ayrıca çok hoş sürprizler de var kitapta. Yakın çevresinden, aşk ile ilgili tüyolar almış.

Mesela bulunulan ortama göre şarap seçimleri, film ve kitap önerileri, aşk üzerine söylenmiş sözler gibi ayrıntılar var. Açıkçası çok beğendim.

Aslında bence bir nevi "Aşkın El Kitabı" tarzında bir şey olmuş. Bulunduğun ruh halina göre kitabı açıp bu durumda ne yapabilirim diye akıl danışabilirsin :)

Benden tavsiyedir, alın okuyun efenim.

kendime not: son zamanlardaki karmaşık ruh halimde ne kadar doğru bu kitabı okumam bilemiyorum :))

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)