Yine mi kestirdin saçını?!?!? Aaaaaaa!!!!

Pazar, Aralık 27, 2009 Unknown 8 Comments

Evet, kestirdim. Nolcak yani, hıh!!

Şimdi dün fön çektirmeye gittim, iyi hoş. Bu sabah bi kalktı, anam!! Fönden eser yok. Böyle saçların uçları dışa kıvrılmış falan, yok yani hoş değil!

Benim de tepem attı, gittim geçen hafta kestirdiğim yere. Dedim arkadaş, olmamış bu saç. Şekle girmiyo. Fön çektirince insan 2-3 gün kullanmak istiyo. K

esimden memnun kalmadım dedim. Adam anlayışlı çıktı sağolsun, tamam dedi düzeltelim. Adam da bu arada kuafördeki esas adam. Kesti biçti, fönü de çekti. Tamam dedim oldu. Biraz(!) kısaldı ama güzel oldu bence. Bakalım siz beğenecek misiniz :)




Sanki daha güzel gibi olmuş di mi?? Hadi bi tane de renkli foto koyayım, sizi mi kırcam :P

8 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Ayyyyy yorulmuşum!!!

Cumartesi, Aralık 26, 2009 Unknown 0 Comments

Sonunda yılbaşı hediye alış-verişimi hallettim, çok mes'udum :D Ne zormuş arkadaş onca kişiye hediye beğenmek. Hiç bu kadar zorlandığımı hatırlamıyorum valla hediye alırken. Ama tabi bi kişiye almak başka, 8-9 kişiye almak başka :) Neyse alnımın akıyla çıktım bu işin içinden, ohh be!!!

Hmmm tabi yılbaşı planımdan bahsetmedim ben. Yılbaşında Denizli'deyiz. Sevdicek davet etti, e kırmak olmaz tabi şimdi de mi :) Eğlenceli olacağına inanıyorum. Oldukça matrak bi grup olacağız çünkü, güzel olacak.

E hadi, benden bu kadar şimdilik. Gidip mayışayım biraz ben :)

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Küt mü??

Pazar, Aralık 20, 2009 Unknown 8 Comments

Bir kaç gün önce annemle saç konusunda konuşurken, saçlarımı kestirmeye karar verdim. Evet yine ani bi karar oldu, yine uzun(!) saçtan sıkıldım :) Uzun dediğim saçlarımı da biliyosunuz yani fotolardan :)

Yıllardır (yaklaşık 4 senedir) hep aynı model kestirdim saçlarımı. Arkalar uzun, bol katlı, bazen kahküllü. Dedim bu sefer bi değişiklik yapayım, küt kestireyim. Önler hafif uzun, arkalar hafif kısa :) Ve dün emelimi gerçekleştirdim. Başta çok garip geldi, sevmez gibi oldum. Ama sonra baktıkça baktıkça hoşuma gitti be.

Tembellik had safhada olduğu için henüz bi fotom yok :D Ama en kısa zamanda paylaşacağım ;)

O zaman ben gideyim kahvaltımı yapayım, siz de güzel bi pazar geçirin. Ama tembellik yapmayın!!!


edit: fotolar eklendi. Acemice ve acelece çekildi, idare edin :)

8 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Caveman

Pazar, Aralık 20, 2009 Unknown 0 Comments

Tembelliğimin doruklarındayım yine blog yazmamak konusunda, bir kez daha huzurlarınızda kınıyorum kendimi!!!

Gelelim konumuza. Geçn hafta cumartesi BKM'nin sahneye koyduğu Caveman'e gittik. Esasında yabancı bi oyun. 35 ülkede 17 ayrı dilde sahnelenmiş ve şimdiye kadar yaklaşık 15 milyon kişi seyretmiş. Konu kadın-erkek arasındaki ilişki. Çok sıradan ve şimdiye kadar bir çok kişinin ele aldığı bi konu aslında. Ama bu kadar komiğine ve eğlencelisine hiç rastlamamıştım :D Tüm oyun boyunca sürekli güldük yahu. Hem de ne gülmek, karnımıza ağrılar girdi, o derece yani.


Tek kişilik bi oyun Caveman. Oyuncusu Alper Kul. Bi çok dizide oynamış kendisi ama tiyatro konusunda çok çok başarılı buldum şahsen. Oyun ile ilgili daha detaylı bilgiyi ve kısa bi videoyu sitesinde bulabilirsiniz ;)

Eğer şehrinize gelirse sakın kaçırmayın derim. Gerçekten izlenilesi bi oyun olmuş.

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Affettim...

Salı, Aralık 15, 2009 Unknown 4 Comments


Hani bazen, durduk yere düşünürsün geçmiş zamanı. Yaşanmışlıklarına bakarsın ve bu kez daha derinden düşünürsün.

Çok kızmışsındır zamanında, çok kırılmış, çok üzülmüşsündür. Günlerce gözlerine uyku girmemiştir, girememiştir ağlamaktan. İnanmamışsındır olan bitene, kandırmışsındır öylece kendini...

Üstünden zaman geçmiştir biraz, sanki bunları yaşayan sen değilmişsin gibi unutmaya başlamışsındır. Unutmamışsındır aslında ama, artık düşünmezsin de, sorgulamazsın da...

Biraz daha zaman geçince hiç bir şey hissetmemeye başlamışsındır. Ne sevgi ne nefret... Dümdüz olmuştur herşey, dümdüz ve duygusuz...

Ve bugün geldiğinde bakarsın ki, affetmişsin... Öylece affetmişsin...

4 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Benim Adım Orman...

Pazar, Aralık 13, 2009 Unknown 0 Comments


Sonunda şebomun yeni albümüne kavuşuyoruz. 16 Aralık'ta çıkıyormuş, hemmen hemmen almalıyım, dinlemeliyim, 4 yıllık özlemi dindirmeliyim!!!

Eminim yine sözlerin dibine vurmuştur, ama merak da etmedim değil; neden böyle bi isim seçmiş albüm için. Bi hikayesi vardır zaten kesin de, ne acaba :)

Bilen bilir, ben bu kadına aşığım!!! Hemen turneye çıksın istiyorum, İzmir'e gelsin istiyorum, konserine gideyim istiyorum. Çok mu şey istiyoruuuummmmm!!!!!!!!!!!!!!!!!

Hadi çabuk gelsin çarşamba günü...

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Yıldız Korusu - Malta Köşkü

Pazar, Aralık 06, 2009 Unknown 0 Comments

Bayramın son günü hava çok güzeldi İstanbul'da. Bahardan kalma bi gündü sanki. Biz de bunu değerlendirelim, şöyle Ortaköy ardından Bebek'e doğru gidelim dedik. Ama o da ne, nasıl bir trafik o öyle!!! Milim milim ilerliyoruz resmen. Beşiktaş'ı geçtik, Ortaköy'e yaklaştıkça trafik katlanılmaz bi hal aldı. Gözlerimiz otopark aramaya başladı. Bari park edip yürüyelim dedik. Tam o sırada, sağa doğru bi otopark işareti gördük. Daldık hemen tabi. Sonra bi baktık, Yıldız Korusu, Malta Köşkü gibi tabelalar gördük. Neymiş bu diyip girdik kapıdan. Şehrin ortasında çok güzel bi orman, tertemiz hava. Çok hoşumuza gitti. Arabayı park ettik, en tepede bi yere. Sonra temiz hava alalım diye yürüdük biraz. Orda bi köşk varmış, Malta Köşkü. Restorana çevirmişler. Böyle süper boğaz manzaralı yeri de, ohhh misss :) Hemen oturduk tabi, çaydır tatlıdır nasibimizi alalım diye. Sohbet, muhabbet ve fotoyla geçirdik vaktimizi. Buyrun.


anne ve kuzuları :)

kardiş sevgisi :)



üçlü kombinasyonlar :p

kuru yapraklar, sonbahar ve ben...

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Turkuazoo

Pazar, Aralık 06, 2009 Unknown 2 Comments

Bayramda aile saadeti içinde İstanbul'daydık. Ananemleri ziyaret niyetine gittik. Kısa ama dinlendirici bi tatildi, itiraf etmeliyim ki. Biraz da gezdik, tozduk tabi.

Kuzenleri yeni açılan Turkuazoo'ya götürdük. Çok sevindiler, özellikle küçük kuzen bayıldı :) Çok mükemmel olmasa da yeterince güzeldi bence. Özellikle tünel kısmı görülmeye değer. Ama bayram olduğu için acayip kalabalıktı. Aslında oraya profesyonel makinayla ve hafta içi sakinken gitmek lazım. Çok güzel kareler çekilebilir. Fotoğrafla ilgilenenlere tavsiyem olsun bu da. Düzgün çıkan bi kaç kareyi koyayım bari ben de.

çirkin ama sevimli(nası oluyosa :P )

köpeçik balıkçık :)


vatoz

at nalı yengeciymiş

aslan balığı, çok zehirliymiş!!



deniz yıldızları süperdi, balığı yeme şekli ilginç ama

manta

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Güzel cumartesi..

Pazar, Kasım 22, 2009 Unknown 2 Comments

Bu haftaki cumartesi aktivitelerimiz kahvaltı davetimizle başladı Meryemana ziyaretiyle son buldu. Nihal teyzem bu hafta bizi kahvaltıya davet etmişti, ailecek ona gittik. Mükellef bir kahvaltıdan sonra zavallı öğrenciler(Burak ve Enver :D) bilimum çizimdir, makettir yapımlarına geri döndüler. Biz de kendimizi Şirince yollarına vurduk.

Şirince, Selçuk ilçesinin ismi gibi şirin küçücük bir köyü. Meyve şaraplarıyla ünlü. Neredeyse her meyvenin şarabını yapıyolar. Bunun yanında Ege'ye özgü her şey satılıyor köyde. Zeytinyağı, zeytin, türlü çeşit zeytinyağle sabunlar, köy ekmekleri vesaire vesaire...

İlginç bi bilgi, eskiden köyün adı Çirkince imiş. Sonradan Şirince diye değiştirmişler :) Çok isabetli bi karar olmuş bence, hehe.

Gezinin en eğlenceli kısmı tabi ki şarapları tatma kısmıydı :) Valla hepsinden tattim. Karadut, şeftali, ahududu, nar, kavun, yeşil elma, vişne, çilek.. Yok yok kafayı bulmadım, zaten şat bardaklarının yarısını doldurup tattırıyolar cimriler :P En güzeli karaduttu valla. Hemen aldım tabi, kaçırır mıyım?!?! Tabi ki de bir şişeyle kalmadım. Toplam 4 şişe almış. Şundan da olsun bundan da olsun derken :)

Kafaları çektikten(!) sonra Meryemana'ya gittik, günah çıkarmaya :P E napsaydık yani, şarabın günahıyla mı yaşasaydık!!! Gittik, dualarımızı okuduk, mumlarımızı yakıp dileklerimizi diledik, hacı olduk ve İzmir'e döndük.

Çok keyifli bi gündü. Hava da çok güzeldi zaten, bahardan kalma gibi. Annişle babişe de değişiklik oldu, iyi oldu.

Ha bu arada babam da tattı bi kaç tanesinden şarapların. Ama yorumu kopardı beni. "Aman be ne biçim şarap bunlar böyle, meyve suyu gibi. Pehh!!!" dedi, beğenmedi adam :D

Günden kalan bi kaç foto ile bitireyim yazımı bari...aile saadeti :)


pirenses :P


kahve keyfi sonrası


şaraplarımızı tadıp aldığımız şirin tükkan


köyün genel görünümü


kapanış...

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

İlk Levi's kotum :))

Pazar, Kasım 15, 2009 Unknown 2 Comments

Evet yanlış duymadınız. Bu yaşıma geldim ama ilk defa bir Levi's kot satın aldım :D Bu zamana kadar aklın nerdeydi diye sormayın, bilmiyorum. Tamam genel olarak yüksek fiyatlı ama bugün anladım ki değermiş be!! Biçimler güzel, kumaşlar güzel, üzerinde süper duruyo daha nolsun. Kıydım paraya aldım arkadaş. Aslında benim kot almak aklımda yoktu. Anneme almak için girmiştik. Lan dedim 45 yaşındaki kadın alıp giyiyor benim neyim eksik!! Hemen gözüme bi tane kestirdim vee tamam dedim alıyorum bunu. Hatta anne seninkini de alıyorum. Nolacak, sanki her zaman mı alıyoruz :)

Geçen sene de ilk Levi's kıyafetimi şükocum almıştı bana yılbaşında, kırmızı bi t-shirt :)

Karar verdim bundan sonra kot olayına girersem Levi's tan şaşmayacağım. Yılda 1 tane alırım ama tam alırım. Diğğğğğğ mi ;)

merak edenlere not: 571 slim fit modeli, fotodaki. Favorim olabilir bu model :)

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Ahtapotlar gibi sevmek...

Cumartesi, Kasım 14, 2009 Unknown 5 Comments


"Bir zamanlar buraların en iyi dalanı bendim. Diğerleri 3 dalarsa ben 5 dalardım, diğerleri 10 yakalarsa ben 20 yakalardım. Yine bir gün daldım en derinlere. Deniz berrak mı berrak. Ama bir deniz canlısı bile yok ortalarda. Napalım dedim, bazen de kısmetini vermez sana deniz, boş dönmek zorunda kalırsın. Derken son bir kez ortalığı kolaçan ettim. Ne göreyim, ilerideki kayanın üzerine yapışmış, kocaman bir ahtapot bana bakıyor. Yakalayım da, boş dönmeyim. Hem çorbasını yapar bizimkiler, içeriz dedim. Zıpkınımı attım veee tam kafasından vurdum onu. Hızla çekmeye başladım. Sonra bir baktım, kayanın arkasından başka bir ahtapot daha çıktı. Süratle üzerime doğru gelmeye başladı. Ama ahtapotlar saldırmaz ki dedim ve bekledim. Zıpkının ucundaki diğer ahtapota öyle bir tutundu ki, öyle bir kenetlendi ki, ikisini birden kıyıya zor çıkardım. Çocuklar zorlukla ayırdılar ahtapotları ve taşa vura vura öldürdüler. Ben tabi bir taşla iki kuş vurmanın gururunu yaşıyordum. Üstat balıkçının yanına gidip, ahtapotları göstermek için çağırdım. Ahtapotlara baktı, baktı ve "Sen ne yaptın evlat. Bak bu senin öldürdüğün dişi ahtapot. Yeni doğum yapmış, lohusa. Diğeri de onun erkeği. Onun kurtulamayacağını anlayınca onunla beraber ihtihar etmiş." dedi. Her gece rüyama girdi o ahtapotlar. Ben de bir daha dalmamaya yemin ettim. Zıpkınımı ortadan ikiye ayırdım, paletlerimi yaktım..."

Bu akşam gittiğim Yollarda isimli Devlet Tiyatrosu'nda geçen bir hikayeydi bu. Kadın, sevgini anlat bana dedi karşısındaki kıza. Kız nasıl yani diye cevapladı. Kadın mesela ahtapotlar gibi seviyor musun onu dedi ve ardından bu hikayeyi anlattı.

Etkilendim çok. Sevmek böyle bir şey mi olmalı, yoksa her şeyin fazlası felaketi mi getirir, bilemedim.

Bu arada oyun gerçekten güzeldi. Özellikle başroldeki kadın mükemmel oynadı, tüm o içinde bulunduğu duyguları iliklerimize kadar hissettirdi bize de. Bir 12 Eylül hikayesiydi. İzleyin ;)

5 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

İstanbul(Pazar)

Pazar, Kasım 01, 2009 Unknown 0 Comments

Gelelim pazar günkü yaptıklarımıza. Sabah mükellef bir kahvaltıdan sonra kendimizi yine sokaklara attık.

İlk durak Bebek'ti. Orda meğer çok meşhur bi wafflecı varmış: Abbas (babamın kulakları çınlasın :D) Yer misiniz dedi Begüm, ben de deli misin ya sorman hata dedim :) 3546545342521787 tanesini ard arda yiyebilecek kadar çok seviyorum arkadaş ben bu meredi. Tabi hemen gittik, aldık leziz wafflelarımızı. O kadar açgözlü ve bencilim ki waffle konusunda, Aybo'nun bir tanesini paylaşma teklifini anında reddettim!!! Veeee koca bir tanesini afiyetle mideye indirdim, ohhhhh.

Bu kadar koloriyi alınca bari şöyle sahil boyu yürüyelim dedik. Yürürken ne göreyim Boğaziçi'nin kampüsü. Oha be arkadaş, ne biçim yere kurulmuş üniversite öyle. İsminin hakkını fazlasıyla veriyo valla. Kıskançlık krizim tuttu ve orda okuyanlara içimden "Şanslı köpekler!!!" diye de saydırmadım değil. Tabi dağın başında geçince tüm üniversite hayatım, böyle şeylere gıcık oluyorum zaman zaman :D

(Hayır farkında mısınız ama hala yiyoruz, hehe)
E madem tatlı yedik, üstüne kahve içmeden olmaz. Şu yukarıdaki güzel manzaraya nazır Nero Cafe'de, takıldık biraz. Hem dinlenmiş de olduk, iyi oldu.

E madem öyle Ortaköy'e de uğramadan kapatmayalım İstanbul gezimizi dedik ve hoooop kendimizi orda buluverdik. Şarap içelim dedi Begüm, biz de hiç kırar mıyız onu :) House Cafe adındaki cafe zincirinin Ortaköy ayağında bir yer kaptık kendimize ve şu güzel fotoyla bir İstanbul macerasının daha sonuna geldik.


Ama İstanbul ile ilgili söylemeden de geçemeyeceğim bir kaç şey var, içimde patlamasın. Ben bir kez daha bu şehirde yaşamaya mecbur kalmamak için bol bol dua ettim. Yok yani bir yerden bir yere gitmek, eğer yürüyerek yapmıyorsanız bu işi, gerçekten işkence. O ne trafik, o ne kalabalık. Hoş cumartesi akşam yürüyerek bile zor yaptım ya o işi. Alt tarafı Taksim meydandan GS lisesine gitmek istemiştim. Ama o yol uzadıkça uzadı. Bi ara çıldıracak gibi oldum. İnsanlar üstüme üstüme geliyolarmış gibiydi. Çok çaresiz hissettim ya. O an dedim, yok yok olmaz burda. Gel, gez, git. Bu kadarı yeter sana pın.

Canım İzmir'im ya, seni hiç bi yere değişmem. Bunu böyle bil ve sakın üzülme olur mu seni terkederim falan diye :)

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

İstanbul(Cumartesi)

Cumartesi, Ekim 31, 2009 Unknown 2 Comments

Üzerinden 1 hafta geçmiş olabilir, evet kabul ediyorum. Ama bu yazma tembelliğime henüz bi çare bulabilmiş değilim. Geç olsun güç olmasın demişler :P

Fotolarla anlatayım bu sefer. Daha iç açıcı olur. Hem uzun zamandır da foto koymuyodum.











Film Ekimi film festivali kapsamında gösterilen Nine - 9 animasyon filmine giderek başladık cumartesi gününe. Erken saatte kalkıp 11.30 daki seansına yetişebilmek için İstiklal'de dilimiz dışarda koştuğumuzdan da bahsetmeden geçemeyeceğim :) Zira İstanbul trafiği erken kalkma falan dinlemiyor!!



















Film gerek konusu, gerek konunun işlenişi ve gerekse animasyon kalitesiyle gayet güzeldi. Eğer bi şekilde izleme fırsatı yakalarsanız, mutlaka gidin görün derim.

İzlediğime mutlu oldum bu filmi şahsen. İyi ki koşturup yetişmişiz :)















Ardından Begüm bizi Mandabatmaz'a götürdü, şöyle güzel bi kahve içmeye. Kahvesinin özelliği çok yoğun ve köpüğünün gayet kalın tabakalı olmasıymış. biz de içtik ve onayladık. Ha ayrıca çok da ucuzdu yahu kahve. 2.5 lira!!! Helali hoş olsun valla, ohhhh mis gibiydi :)













Sonra tatlı bi şeyler canımız çekti, biz de Cremario Milano'ya girdik. İşte şu üst sıradan 4.yü(gofretli, vanilyalı, çikolatalı) ve 8.yi(çilekli) yedim. Offf yarebbim o ne nefis dondurmadır öyle! Bittim bittimmm, mmmmm...














Sonra pörtlerle buluşmaya gittim ben. Aybo ile Begüm'de İstanbul Modern'in yolunu tuttular. Gülsed'imi(sol kanadımın altında) pek özlemişim, öptüm kokladım bi sürü :) Gizem de artık İstanbullular kervanına katıldı, İzmir'i terketti. Onu da görmüş oldum.

































Hava şansımıza çok güzeldi, herkes kendini dışarıya atmış. Madem öyle dedik neden Taksim'den Beşiktaş'a yürümüyoruz :)) Sohbet, dedikodu falan derken kendimizi Beşiktaş sahilde yine bi şeyler yiyip içerken bulduk :)













Gruptan ayrılırken hayli kalabalıklaştığımızı farkettim. Şu fotodakilerin yarısını tanımıyorum, öyle söyleyim :D














Akşam yemeği için yine Begüm bizi çok güzel bi rum meyhanesine götürdü: Asır Restaurant. Tabi mezeler faln geldiğinde foto çekmeyi akıl edemediğimiz için ancak tatlı faslında bi foto çektik. Rakı eşliğinde o güzelim mezeleri yuvarlamak ne güzel oldu biliyo musunuz :)

Yalnız şöyle bi baktım da akşam yemeğine gelene kadar hayvan gibi yiyip içmişim ve hala yok mezeler güzeldi, yok yemek üstüne tatlı nefisti diyip duruyorum. Yuh bana, kıtlıktan mı çıktın arkadaşım!!


Ayhhh bi soluklanayım be. Ne cumartesiymiş, hala devam ediyor. Neyse az kaldı, ha gayret :P














Ve yine bir buluşma daha. Yemekten sonra Aybo'larla yine yolları ayırdık. Onlar konsere, ben sınıf arkadaşlarıma koştuk. Küçük çaplı bir DEU CS zirvesi gerçekleştirdik. Limonlu bahçedeydik. daha önce de gittiğim bi mekandı kendisi. Galatasaray lisesinin sağındaki sokaktan aşağıya sallanıyoruz, 100-150 metre sonra sağda görüyoruz kendisini. Kankilerin çoğu Beko'da ben de Vestel'de çalışıyo olunca, hararetli sohbetler yaşamadık değil hani :P "Beko, bir dünya markası", "Vestel, teknolojinin Türkçesi" gibi mesela :D

Bu arada Meltemcimle Tunacım da sonunda evlilik kararı almışlar. Çok mutlu oldum valla onlar adına. Lazımdı artık. Yazın düğün yolları göründü, oh oh :)

Burada 3 shots içtim. Fındıklı, karamelli ve limonlu votka shot getiriyolar. Fındıklı ve karamelli votkalar farklı tatlardı, beğendim ;)

Saat 2 civarı bizi zorla çıkardılar mekandan, kapatıyoruz diye. İyi dedik, istenmediğimiz yerde durmayız!!














Gecenin son durağı olarak bizimkilerin yanına Küçük Beyoğlu'na gittim. Biliyosunuz artık, İstanbul'a her gittiğimde uğrmazsam oraya rahat etmiyorum :D Orda da gelenek bozulmasın diye bi bardak bi şeyler içtim. Eğlendik coştuk ve nihayet evin yolunu tuttuk :) Sonunda yorgunluktan bitmiş zavallı gençler olarak saat 4 gibi evde, yataklarımızdaydık :)

E pazar gününü de, pazar günü yazayım bari :)

2 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Bize yollar göründüüüü :)

Perşembe, Ekim 22, 2009 Unknown 0 Comments

Yine bi yolculuk yazısıyla daha burdayım. Biliyorum ayıp ediyorum son zamanlarda, ama eve geldiğimde yazacak halim olmuyor hiç. Hadi biraz son zamanlarda ne yapıyorum onlardan bahsedeyim bari.

Ev-iş-spor arasında mekik dokuyorum. Biraz yoruluyorum ama, sporu bırakmak istemiyorum.

Sabahları çok zorlanıyorum kalkarken. Zifiri karanlık oluyor dışarısı, çok fena. Bu da yetmez gibi iş dönüşü eve dönerken de karanlık artık. Yani hafta içleri artık İzmir'imi hep karanlıkta görüyorum.

Kitap okuyamıyorum, istesem zaman ayıracağım ama işte bu yoğunlukta yeterince istemiyorum.

Kilo veremiyorum, 59.5 - 60'ta çakıldım kaldım. 55'e inebilmeyi dört gözle bekliyorum.

Sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum. En çok da bu sıkıyor canımı. Ayak problemim bi yandan, diz ayrılarım bi yandan saldırıyorlar. Bunlar yetmezmiş gibi sindirim problemimle başa çıkmaya çalışıyorum.

Sabahları koşturarak çıktığım için yatağımı toplayamıyorum ve bu durum beni çok rahatsız ediyor.

Akşam yatmadan ertesi gün ne giyeceğimi ayarlıyorum ve sabah karar değiştirmiyorum :) İşte bu durum beni çok rahatlatıyor :)

Veeeee yarın İstanbul'a gidiyorum. Küçük bi haftasonu kaçamağı yapalım dedik Aybo ile. Şimdiden çok yoğun geçeceği de belli üstelik.

Şimdilik bu kadar. Yazmak istediğim bir kaç şey var ama artık onlar da başka güne.

Pın kaçar :P

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)

Kırmızı...

Pazar, Ekim 11, 2009 Unknown 0 Comments



















Şarabın kırmızı olanını severim... Uzun zamandır içmiyordum, özlemişim... Yalnız olunca ve fonda Candan çalınca daha güzel oluyormuş kıpkırmızı o şarap...

Evet, biraz melankoliklik var şu an üzerimde, ama olsun bu da güzel... Ara sıra olması gerekmez mi zaten ;)

Kalecik karasındanmış şarap, 2004 yapımıymış... Güzelmiş, canımı yakmış biraz ama olsunmuş... O da lazımmış zaman zaman, acısız olmazmış...

0 yorum var:

Sen de bir şeyler söyle ama, yalnız bırakma beni :)